Hegel’in yazdığına göre, «özbilinç tatmine ancak başka bir özbilinçte ulaşır.»
Hegel’den esinle diyorum ki: Özbilinç, henüz tamamlanmamış bir özbilinçleşme sürecidir. Bu süreç, her adımda önceki adımların eleştirisi yapılarak, adım adım ilerler. Bu yolun kapısını açansa duyulur dünyanın “bir parçasının ya da bütününün” bilincine varmaktır.
Bilincin nesnesi, kendinde bizzat kendidir. Nesnenin bilinciyse nesnenin bir başkasına göre olmasıdır. Nesne (kendinde olma) ve bilinç (başkasına göre olma) birbirinden farklı şeylerdir. Canlılar nesneleri görüp bilincine varabilirler. Peki bilinç görülebilir mi? Hayır; ama farkedilebilir. Bilincin farkedilmesiyle, “duyu organlarıyla doğrudan” duyulur dünyanın ötesinde olanın fenomolojisinin yapılabilmesinin olanağı ortaya çıkar. Böylece, Hegel’in yaptığı üzere, ruhun (ya da bazı çevirilere göre tinin) fenomolojisine başlanabilir.
Eğer ki bilinç tecrübe edilmişse, bilinç kendine yönelebilir. Yönelirse, kendini «ben» olarak farkeder. Bu, totolojik bir «ben» bilincidir. Farkedilen, sadece, bir «ben»in olduğudur; bu durum «ben benim,» ifadesiyle dile getirilir. İşte bu özbilinçtir. Özbilincin hem nesnesi, hem bilinci kendisidir: Bu hakikat!
Şimdi, kendimize bir bakalım, görebiliyor muyuz? Hadi gelin, şöyle bir bakınalım; ekran, klavye, kitap, masa, el ve saire ve saire.. Herşey var, bir «ben» yokum!? Eveet, kendimizi göremeyiz, çünkü bir şeyi görebilmek ya da “daha genel olarak düşünürsek” farkedebilmek için, önce ondan farklı olmak lazımdır. Ee, o zaman özbilincin nesnesiyle bilinci birbirinden farklı olmak zorundadır: Bu da görüntü!
Bu durumda, hakikat (nesneyle bilincinin özdeş olması) ile görüntü (nesneyle bilincinin farklı olması) çelişmiyor mu? Kendimize baktığımız ana dönelim bir anlığına: Baktım baktım kendimi bulamadım, ama farketmez, «ben» yine de varım! Bir diğer deyişle, görüntüyü boşverip hakikatte ısrar ediyorum; o halde, özbilincin vazgeçilmez özelliği görüntüsü değil, hakikiliğidir: Özbilinç bakımından özsel olan hakikattır! Gördüğümün tersine inanıyorum; bu da, olsa olsa, bir arzuyla olabilir.
Bilincin kendini farketmesiyle birlikte bilincin nesnesi ikileşir: İlki duyulur dünya, diğeri de arzu, yani duyulur dünyada «ben»i bulamadığımız için başvurduğumuz duyulur dünyanın negasyonudur. Şimdi tüm bunları yaşadım ve bir sonraki adımda dönüp bakıyorum «”ben” ne yaptım şu ana kadar?» diye: Doğdum, duyumsadım, algıladım, anladım, nesnelerin bilincine vardım, bilincimin farkına vardım, sonra kendimi arayışa çıktım, duyulur dünyada bulamadım, bastım tekmeyi duyulur dünyaya, onun değilinde buldum aradığımı ve «ben»i ortaya çıkardım. Kısaca hayatımı yaşadım.
Kendi kendime yansıdığım anda, özbilincin nesnesi hayat oluverdi: «”Ben” hayatımım.» Böylece hayat bir geştalt olarak zihnimde belirirken, dolaysız arzunun nesnesi de hayat oldu. Haiz olmak istediğim hayatımdı, oysaki geştalt bir biçim, hayatsa bir süreçti. «Ben» o süreç olamam, «ben» ona haiz olanım. Hayatın negasyonuyla birlikte, “hayat olmayan” özbilinç, hayattan arındırılmış arı-ben olarak ortaya çıkar ve «ben»im «ben»le özdeşliğim yeniden belirir. Bu özdeşlik ilk baştaki totolojik «ben benim,» ifadesiyle dile gelenden farklıdır. Çünkü totolojik «ben benim»den (dolayımsız özdeşlikten) farklı olarak, bu seferki yansıyan özdeşliktir, hayatın yansımasıdır.
İlk dolaysız özdeşlikle kendini belli eden arzu, arı-ben’de kendine haiz olan özbilinçle tatmin olur. Bu anlık tatminse hemen ardından tatminsizliği getirir, çünkü arı-ben hissedilebilir değildir. Yalnızdır, tektir, bu tekliğin özel bir hali olduğu geneli arar. Bu tatminsizlik anında, özbilinç arı-ben’den bir soyutlama yaparak bir tür olarak bireye varır. Birey ile arzu için tatminin yeni bir yolu açılmıştır.
Özbilincin özbilinç olabilmesi için, özbilinçte yansıması lazım, ama artık kendisinden başka özbilinçlerde olduğuna göre kendi türünden herhangi bir özbilinçte yansıyabilir. «Özbilinç tatmine ancak başka bir özbilinçte ulaşır.»1 Her biri kendine göre özbilinç olan iki birey karşılaştığında, karşılarında bir tür olarak kendilerini görürler. Herbiri diğerini tanırken kendini tanır. Başka bir birey tarafından tanınmışsa birey, artık, kişidir. Yanlız bu tanınmada her biri diğerinin geştalt olan nesnesidir. Oysaki, diğerine tanıtmak istedikleri hayattan bağımsız olan arı-benlikleridir, arzularıdır. Birbirlerine göre nesne oldukları için, her biri arı-ben olarak diğeri tarafından tanınmaz.
Kişi, tanınmış nesneliğinden bağımsızlaşmak için, hayattan kurtulmalıdır. Bir tür olarak kendiyle aynı olan, yani birey olan diğerini öldürerek, “onun hayattan arındırılmış olmasına karşın «öldü ama manevi varlığı aramızda,» mealinden olmayı sürdürmesine dayılı olarak” bireyliği olanaklı kılabilecektir. İkisi de birbirini hayattan arındırmaya çalışarak bir tür olarak arı-benliğe, bireye ulaşmaya kalkarlar, ama bu tek taraflı olmaz. Bu eylem ne kadar karşıdakinin hayatını ortadan kaldırma çabasıysa, o kadar kendi hayatının yitmesi tehlikesidir aynı zamanda: Ölüm-kalım savaşıdır!
Kendini arzu olarak karşısındakine tanıtma işi bir anda tehlikeye dönüşmüştür. Herbiri diğerini dikkate almak zorundır: Sadece duyulabilir dünyadan olmasını değil; hayata haiz olmasını değil; arzularını, bizzat kendisini dikkate almalıdır. Karşısındakini dikkate alırlarken, karşıdaki kendinin başka biri tarafından hissedildiğini farkeder, kişilikleri oluşmuştur. Ama ölümün soğuk nefesi hala aralarında gezmektedir, ve bunu ilk farkedip, hayatını kaybedeceği için kaygıya düşen «fiilen seni tanıyorum,» yani «arzularını gerçekleştirmeyi kabul ediyorum,» diyerek ölümü kendinden uzaklaştırır; gel gör ki, bu onun köleleşmesidir.
Dediğim şudur ki: Bilinç arzuyla özbilinçleşirken kaygıya kapılması kölelikle sonuçlanır.
Söz Dağarcığı
an: Alm. Moment , İng. moment.
arzu: Alm. Begierde , İng. desire.
ben: Alm. ich , İng. ego.
bilinç: Alm. Bewußtsein , İng. consciousness.
birey: Alm. Individuum , İng. individual.
duyulur dünya: Lat. mundus sensibilis.
görüntü: Alm. Erscheinung , İng. appearance.
geştalt: Alm. Gestalt , İng. gestalt.
hakikat: Alm. Wahrheit , İng. truth.
hayat: Alm. Leben , İng. life.
kendi (kendisi): Alm. sich , İng. self.
kendinde: Alm. an sich , İng. in-itself.
kendine göre: Alm. für sich , İng. for it-self.
kişi: Alm. Person , İng. person.
negasyon: Alm. Negation , İng. negation.
nesne: Alm. Gegenstand , İng. object.
olan: Alm. seiend , İng. being [isim].
olma: Alm. Sein , İng. being [sıfat].
özbilinç: Alm. Selbstbewußtsein , İng. self-consciousness.
süreç: Alm. Prozeß , İng. process.
Notlar
- «Das Selbstbewußtsein erreicht seine Befriedigung nur in einem andern Selbstbewußtsein.» Hegel, Georg Wilhelm Friedrich, 1807, Phänomenologie des Geistes.
“Bilinç Arzuyla Özbilinçleşirken Kaygı: Kölelik!” için bir yorum