2013 yazıydı. Ramazan’dan hemen önce ya da biraz sonraydı. Tam hatırlayamıyorum.
Abbasağa’nın programında o akşam işçilerin sorunlarının dile getirileceği duyurulmuştu. Gittik. Forum’daki insanlar iyice seyrelmişti. Durumlarını anlatmak için grevdeki işçiler gelmemişti. Genç bir adam çıktı, duygularını anlattı. Artık neredeyse “profesyonel” direnişçi olmuştu. Başkaları da çıktı. Bankada çalışan genç bir kadın vardı, işçilikle ilgili tek konuşma yapan. O yaz nasıl sabah işte, gece direnişte olduğunu anlattı. Masa başında çalışanların kalıcı bir birliğine yol açmalıydı direniş, söylediklerinden anlayabildiğim kadarıyla. Konuşulanlar arasında tabi ki Berkin’e hastanede kimlerin refakat edeceği gibi pratik Gezi konuları da vardı.
Rutini bozan, geç saatlere doğru, nefes nefese gelen bir genç adam oldu. Abbasağa Forumu’nu temsilen, diğer bazı forumlarla birlikte BDP’lilerle görüşmeden geliyordu. Heyecanla elindeki notlardan okuyordu. Bir ara, BDP’lilerin “300 kişilik bir gösterinin maliyeti 30000 liradır, bunu nereden bulacaksınız” diye sorduğunu söyledi. “Her kimse, patronize etmiş toplantıyı” diye düşündüm önce. Bu hesaba göre, ölçeğe göre sabit getiri varsa 30 milyona 300 bin kişilik bir toplantı düzenlenebilir; yani maliyetler sayı büyüdükçe düşeceğine göre 10 milyona belki daha azına devasa bir miting düzenlenip basında, TV’de, sosyal medyada yaymak üzere resimleri çektirilebilir.
“İpini koparmış” emeğin birliğinin inanılması da güç olan gücünün kazıklara bağlanması girişimleri yalnızca sermayeyle olmadı. İktidara karşı mücadele, iktidarın gerekli koşulu ve vazgeçilmez parçasıdır. Partiler, örgütler, “sivil toplum kuruluş”ları, sermayenin beri yanında birliği içten içe çözüp kendi başına buyruk kaldığında birleşen emeği devlete bağlamaya çalışıyordu parça parça tam tersi yönde irade beyan ederek. Kimi de, ideolojiyle, hatta dinle otorite inşa etmeye çalışıyordu.
Daha sayısız örnekten en bildik üç tanesini belirtirsem Spataküs’ten, Şeyh Bedreddin’den, Paris Komünü’nden biliyoruz ki ipini koparmış emek uzun süre direnirse kökü feci biçimde kazınır. Kalıcı olan direniş, seyrelip meydandan çekilendir, meğer ki…
Emeğin ipini koparması, topluluktaki genel dengesizlikten dolayıdır. Direnenlerin toptan imha edilmeden birliğini bozup dağılması -dengesizlik giderilmezse- yeniden patlamaya gebedir.
Gezi, sermayeyle, örgütle, otoriteyle dağıtıldı; tortuları yerelleşip iyice etkisizleşti; kısaca çok daha güçlü bir fırtınaya dönüşmek üzere buharlaştı.
* * *
Şimdilerde yapının üstüyle temeli arasındaki uyumsuzluk arttıkça artıyor. Temel bir yana üst yapıdan örnek verecek olursam; kışkırtıcılığı, gericiliği mahkeme kararlarıyla birer suç olarak tespit edilmiş aşağılığa, şerefi üzerine ettiği yemine aykırı davranan şerefsize, günde beş vakit namaz kılıp otuz ramazan oruç tutan dinsize devletteki konumundan dolayı saygı göstermemiz bekleniyor.
Meclise AK Parti dışında giren üç parti -ve girememiş irili ufaklı daha bir çok parti- AK Parti’nin arkasına saklanıp işini yürütmeyi alışkanlık edinmiş kadrolarla çalışıyor. Bunlar, gezi sürecinde ve sonrasında bazen “istemem koy yan cebime” misali alttan alta, bazen de hiç saklamaya bile gerek duymadan, AK Parti’nin yaptıklarının kabulünün kaçınılmazlığını göstermeye, oldu bittiyi fiilen meşrulaştırmaya ve AK Parti’yi mümkün olduğunca yaşatmaya çalıştı. Kimi “çözüm” diye diye, kimi “bu millet bunu istiyor” diye diye.
AK Parti ta en başından beri istenmedi. AK Parti’nin demokratik meşruiyeti olmadığı gibi, varlığı ve yaptıkları yasa ve anayasaya aykırıdır. Bu millet, bütün bunlara karşın 13 yıldır AK Parti’ye diğerleri daha katlanılmaz olduğu için sebatla katlanıyor.
* * *
Bir yıl önce söylemiştim, yineleyeyim; dengeli gelişimin yolu sosyalistliğin gelişmesiyle açılır. Fiilen PR sektöründe kendine yer arayan, medyada çıkmaya, alternatif medya oluşturmaya çalışan, konuştuğunda keskin sosyalist, devrimci, vatansever, vs vs olan ama beyanının tersine sosyalistliği dibine sürükleneceği bir girdaba sokmaya çalışanlarla değil, Gezi’de görüldüğü üzere bilerek ya da öyle olduğunu bile bilmeden sosyalistlik yapanların birliğiyle. Ve artık 30 bin liralık 3 yüz kişiyi duyduğumda hissettiğim “birikip yeniden sıçramak için elde var hüzün”ün çok ötesindeyiz.