İçimiz yanıyor, gözümüz kararıyor, aklımız gidip geliyor. Çok üzülüyoruz. Başımız sağ olsun.
Cumhurbaşkanı ve meczup
Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanıydı.
Anıtkabir’de bir resmi törende devlet erkanı saygı duruşuna geçmişti. Mozolenin törene katılanlara göre sağ tarafından elinde havaya kaldırıp salladığı musafla bir adam belirdi.
Olay “Anıtkabir’de bir meczup” hadisesiydi.
Televizyonda o sahneyi görünce “ya konumlar değişse bu adam Cumhurbaşkanı olsa ne olur” diye düşünmüştüm.
Bunu kimse yapamaz…
Geçtiğimiz Cumartesi, 11 Mayıs 2013 günü, Hatay Reyhanlı’da hepimizi üzen, öfkelendiren, korkunç ikiz patlamalar oldu.
Gariptir böyle travmatik durumlarda, insanlar kötülüğü genellikle önce kendi işini engellemek için kendi düşmanlarının yaptığını düşünmeye eğilimlidir. Suriye’ye düşmanlık besleyen, faili Suriye gördü; hükümete kızan faili hükümet gördü; Amerika’dan haz etmeyene göre fail Amerika’ydı.
Bana gelince, bunu kimse yapamaz diye düşündüm önce. Sanki film seyrediyormuşum gibi hissettim bir an. Serde biraz entellektüellik var ya; o an görünüş ile hakikat arasındaki Hegelyan çelişkiyi yaşadım. Acıyı hissediyor ama hakiki bulmuyordum.
Bu, ancak bir cinnet halinde yapılabilir. Suriye 2 yıldır cinnetin envai çeşidiyle tanıştı.
Reyhanlı Evet’çi ve AK Partici’ydi
2010 yılında anayasa değişikliğiyle ilgili halkoylamasında Reyhanlı’da geçerli oyların yüzde 70,7’sini oluşturan 27367 kişi “Evet” oyu verdi. 2011 yılındaki genel seçimlerde aynı ilçemizde geçerli oyların yüzde 79,9’unu oluşturan 26309 kişi AK Parti’ye oy verdi.
Ateş düştüğü yeri yakar. Reyhanlı’daki olay AK Particilerin başına geldi. Sevilelim sevilmeyelim, öncelikle AK Particilerin tümüne başsağlığı dilemek insanlığın gereğidir.
Siyasal sorumluluk tamamen AK Parti’nindir
Hızlı tren kazası, Kütahya’daki siyanür kazası, TOKİ evlerinde boğulma kazası, Van Depremindeki kayıpların yüksek oluşu, neredeyse bitmiş olan PKK saldırılarının yeniden başlayıp artması, artarak artma eğilimine giren şiddet olayları, mezalime dönüşen sakatlanmalı ve ölümlü iş kazaları vs vs vs. AK Parti yönetimindeki Türkiye’de yaşayanlar sürekli çeşitlenip sürekli gerçekleşme olasılığı artan risklerle karşı karşıyadır.
Terör, yalnızca PKK’nın üstlendiği olaylarla sınırlı değildir. Hatta PKK’ın kendisi gerçekleştirmediği halde şan olsun diye üstlendiği terör olaylarının da az sayıda olmadığını düşünebiliriz. PKK’nın üstlenmiş olduklarının dışında da irili ufaklı birçok terör olayı yaşandı. İstanbul’da bir hafta arayla patlayan çifte bombalar, Ankara’daki patlamalar, en son ABD konsolosluğuna ve AK Parti binalarına yapılan saldırılar.
PKK’nın üstlendiği terör olaylarının azalıp bitmesi; Türkiye’de yaşanacak terör olaylarının çeşitlenip çoğalmayacağı anlamına gelmez. Tersine “Çözüm” süreci, “Barış” süreci diye AK Parti ile PKK koalisyonunun yürüttüğü, -anlaşıldığı kadarıyla PKK koalisyondan ayrılsa da AK Parti kendi başına yürütecektir; PKK ayrılmasa da AK Parti kendi bildiği gibi yürütecektir – siyaset içeride daha fazla çatışma, daha fazla terör üretecek bir siyasettir.
AK Parti yönetiminde terör konusunda tam bitti dediğimizde Cumhuriyet Döneminin ve tüm tarihlerin rekorları bir bir kırılmakla kalmıyor hayal bile edemeyeceğimiz terör olayları ortaya çıkmaya devam ediyor.
Evetçilik ve AK Particilik riski olağanüstü artırıyor
Aman yanlış anlaşılmasın, sözüm Reyhanlılara değil. Yanılmak insana özgüdür, suç değildir. Suç bile olsa böyle ceza olmaz. Keşke başlarına bunlar gelmeseydi de Evet’çi AK Parti’ci olmaya devam etselerdi. Ama şurası açıkki Evet’çi olmasalardı, AK Parti’ci olmasalardı; AK Partiye güvenip AK Parti yönetimine adeta her konuda açık çek vermeselerdi Reyhanlı’da gerçekleşen kanlı olayın olma olasılığı çok düşerdi.
Hep birlikte 19 Mayıs’a
Yönetimi elinde tutanlar demokratik meşruiyetini çoktan yitirdi.
Cumhurbaşkanılığı, Başbakanlık ve Bakanlık makamlarında bulunanları protesto etmekten onca insan açıkça cezalandırılıyor, bunların çok üstünde sayıda insan, olduk olmadık baskılara maruz kalıyor.
Siyasal iktidar ve uzantılarının uygulamalarına karşı direniş beklenmedik yerlerden bile beliriyor. Protestolar, sokak sokak, kampüs kampüs, tribün tribün yayılıyor. Kolluk kuvvetlerinin müdahaleleri de gittikçe daha sertleşiyor.
“Demokrasi seçimden seçimedir, seçimleri bekleyelim, bir daha seçilmezler oh olur” saflığının maliyeti artık taşınacak gibi değildir.
Dışarıdan hazırlanmış yol haritalarını vererek ya da alarak egemenliğin sağlanamayacağını yaşanan bunca rezaletten sonra bile bir türlü öğrenmeye yanaşmayanlara egemenliğin asıl sahiplerinin kendilerini belli etmeleri gerekiyor. Pasif direniş biçiminde değil her konuda alternatifleri formule edip talepleri ortaya koyarak aktif bir tavır almanın zamanı geldi de geçiyor.
Ben ne yapabilirim diyorsan 19 Mayıs’ta Sıhhiye’de buluşanlara katılmakla başlayabilirsin.