007’nin Oynadığına Ne Deniyordu?

Etimolojiye Bulaşmış «Önce Gelen-Yapan» Sorunsalı [«-»—«Adına»].

«Principal-Agent Model» Türkçeye nasıl çevrilebilir? Principal «önce gelen», «şef», «asil», «asıl», «amir», «başkan», «reis», «müdür» olarak çevrilebilir. «Agent» «ajan», «acenta», «bayi», «temsilci», «vekil», «icracı», «yapan», «tayfa», «hizmetli» olarak çevrilebilir. «Model» ilk bakışta bir sorun yok «model» yeterli gibi. Bunlara çeviri yapmanın sorunları ile boğuşmamak için okunuşlarının Türkçe yazımıyla, sırasıyla, prinsıpl, eycınt ve madıl denebilir.

Nedir bu prinsıpl-eycınt madılları? Prinsıpl-eycınt madılları oyun-kuramsal tasarımların bir çeşitidir. «Oyun-kuramsal»ın oyun kuramıyla ilgili anlamına geldiği açık. Peki, nedir oyun kuramları? Strateji, oyuncu, durum ve getiriden oluşan dört kavramlı bir çerçeve içinde, boşluklar matematiksel ifadeler ile doldurularak kurulan, ve insanın insanla ilişkisinin özneler-arası çözümleme yapıyormuş hissi verecek biçimde «neredeyse kavranılırmış gibileşmesini» sağlayan mantıksal yapıların kuram olarak sunulmasıdır. Yani bunlar, «her durum ve oyuncuların seçeceği her strateji kombinasyonu için her oyuncunun getirisinin tek ve verili (değişmez) olduğu» varsayımıyla işe koyulup, oyuncuların her birinin hangi durumun çıkacağının yalnızca olasılığını bildiği bir koşulda, diğer oyuncuların nasıl strateji seçeceği konusundaki olasılıkları ya da saptamaları da hesaba katarak seçmeleri gereken en uygun stratejiyi «belirleyen» oyun-kuramcının yaptığı iştir. Prinsıpl-eycınt madılları da ahlâki tehlike modellerinin özel bir halidir. Bu biçimde sunulduğunda, yüce, çıkardan arınmış, tensiz tinlerin iyi niyetli çabası olarak algılanabilecek bu oyun-kuramsal kuramlar pratikte nedir? İnsana nasıl davranması gerektiğini dayatan bilimselmiş olarak sunulan ahlâkî önermeler. Kantgil bir pratik usun oluşturulması çabası.

Ahlâkî tehlike modellerini düşünecek olursak, klasik örnek sigorta ile ilgilidir. İnsan sigortalı olduğunda sakarlaşır. Yani örneğin arabasını kazalara karşı sigortalamış biri -bir çizik olsa, bir far kırılsa, nasıl olsa sigorta ödeyecek düşüncesi ya da ruh haliyle- küçük kazaları göze alabilir. Ancak bu sigortalama arttıkça kazaların, dolayısıyla, sigorta şirketi tarafından tazmin edilecek meblağın artmasına neden olur. Oyun-kuramsal modellere dayalı çeşitli poliçe türleri geliştirilip sunulabilir. Nedir burada oluşan pratik us? «Benim sermayeci zihinle bana verili olan çıkarımdan başkasını umursamayan bir birey olmam normaldir.» – «Sigorta şirketleri aslî işlevleri zor durumda kaldığımda bana hizmet sunacak kurumlar değildir; ama, bu duruma gelmelerine benim normalde yaptıklarım neden olduğundan, öyleymişler gibi düşünmeliyim.» – «Sigorta şirketlerinin sunduklarını ve en gerekli olduğu zaman hiçbirşey sunmayacağını belirten poliçeler temelde benim bencilliğimden dolayı ortaya çıkmıştır ve günahımın bedeli olarak bunları kabullenmem ve primleri ödemem ve sakarca davranmam gerekir.» – (Serbest rekabetin gülsüz diken bahçesi olması olasılığını da taşımasına karşın «serbest rekabet gül bahçesidir» ifadesini anıştıracak biçimde söylenen ya da düşünülen) «Serbest rekabet dikensiz gül bahçesi değildir.»1 … Ahlâksızlığın ahlâkı.

Prinsıpl-eycınt sorunu bu ahlâkî tehlike sorununun özel bir halidir. Eycınt prinsıpl adına bir görevi yerine getirmektedir. Bu görevden elde edilecek (nicel olarak ölçülebildiği varsayılan) getiri yalnızca eycıntın çaba ve takatına bağlı değildir. Hangi durumla karşılaşacağı da getiriyi etkileyen bir unsurdur. Örneğin, prinsıpl uzakta oturan toprak sahibi olsun, eycınt toprağı işleyen köylü ailesi. Ürün yalnızca köylü ailesinin çaba ve takatına değil, aynı zamanda, diyelim ki, tarım zararlılarının durumuna bağlıdır. Durum kötüyse aile ne denli çabalasa da ürün az olur, durum iyiyse asgari bir çaba ve bolca «kaytarma»ya karşın vasati bir ürün alınabilir. O halde, prinsıpl ile eycınt nasıl bir anlaşma yapmalılar. Prinsıpl için amaç kârını en çoklaştırmaktır. Eycınt için ise en yüksek kazancı elde etmektir. Oyuncuların öznelliklerini nesnelleştiren parametreler, bir olasılık dağılımı bulunduğu düşünülen haşerelerin yoğunluğu ile ürün miktarı arasında bulunduğu düşünülen fonksiyonel ilişkinin parametrelerine, ve çaba ile ürün arasında bulunduğu düşünülen fonksiyonel ilişkinin parametrelerine bağlı olarak belirlenecek bir oranda ürünün eycınt ve prinsıpl arasında paylaşılması oyun kuramcının önerdiğidir.

Her aletten tek tek icracıların, aşırıya kaçmadıkları sürece, yaptıkları ya da yapmadıkları hissedilmeyecek kadar çok bulunduğu bir orkestra düşünüp bir icracıya yoğunlaşalım. Bu şefin prinsıpl, icracının eycınt olduğu bir prinsıpl-eycınt madılıyla açıklanabilecek bir durum olarak görülebilir. Çözüm olarak şefin icracıyı seyircilerin alkışlarının uzunluğuyla orantılı biçimde ödüllendirmesi önerilebilir. Bunun her icracının iyi icrada bulunma isteğini katmerlileştireceği düşünülebilir ve her icracının çalarak katkıda bulunacağı beklenebilir. Yalnız o gün sağlık koşullarından ya da ruh halinden dolayı çok kötü çalacağını bilen bir icracıyı düşünelim, onun yapacağı belki umulan sonucu verecektir, ama beklenenin tersidir. Yaşamda hep hesaba katılmadık birşeyler çıkar, ve oyun-kuramıyla düşünen kendisinin prinsıpl, oyun-kuramının eycınt olduğu bir duruma düşer. Beklentilerle yaşananın uyuşması ya da uyuşmaması, bir talih ya da talihsizliğin eseri midir, yoksa oyun-kuramının uygunluğunun ya da uygunsuzluğunun sonucu mudur?

Çeviri sorununa yardımı dokunacağı sanılmamakla birlikte, prinsıpl-eycınt sorununa ışık tutabilir umuduyla etimolojik çözümlemelere başvurulabilir. Princıpl latince önce gelen ya da bir sıranın önünde olan anlamında princepten kaynaklanmaktaymış: Önce gelip sıranın önünü kapmak gibi soyluluğu açıklayabilecek bir anlamla yüklü. Eycınt ise eyleyen, rolü bürünen anlamındaki, yine latince, agentisten türemeymiş. Yani prinsıplın önce gelip sıranın önünü kaptığı ve önce gelmemiş, sıranın önünü kapmamış olan eycıntın da prinsıplın emri altında onun temsiline bürünen emrin yapıcısı olduğu bir sahneyle karşılaşıyoruz. Türkçe princep kökünden gelme princıplı karşılayacak bir sözcük olmamakla birlikte eycıntı karşılayan agentis kökünden gelme iki sözcük bulunmakta: acente ve ajan. Acente İtalyanca üzerinden, ajan Fransızca üzerinden girmiş Türkçeye. Acente aleni temsilci olurken, ajan gizli temsilci anlamını almış.

Tüm sanki prinsıplları aslında ecnebi prinsıplların eycıntı olduğu bir toplum düşünelim. Yani bu toplumda önce gelmiş olan yoktur, başsızdır. Bu ecnebinin eycıntı sanki prinsıpllar kendilerini prinsıpl olarak sunduklarında, yani her nasılsa «eycınt penceresinden değil prinsıpl penceresinden baktıklarında», ya da «eycınt takkesini çıkarıp, prinsıpl takkesini taktıklarında» nasıl bir oyun oynarlar? Oyun oynamayı bırakıp kendi eycıntlarını kendileri oluştursalar olmaz mı? Yani, eycınt adayı olarak gözlerine kestirdiklerine istediklerini yapmaları için «yardımcılık etseler»; «tüm yardımlara karşın» bu eycınt adaylarının istedikleri olmuyor olsa; bir kez bu anlaşılmaya başlandığında olabilecekler konusunda yavaş yavaş ufku açılsa; yapılabilecek en iyi şeyin dost bellediği prinsıplın yaptırmak istedikleri olsa; prinsıpl-eycınt sorunu da bununla ilintili ahlâkî tehlike sorunu da zahire çıkmadan bir nevi çözülmüş olmaz mı? Hal böyle olsa bile sanki prinsıpl eycıntı olduğu ecnebi prinsıpla bunu nasıl satabilir? 007 James Bond filmlerinde şefle 007nin ilişkisini izlendiğimde gelişmiş piyasa ekonomilerinde olduğu ileri sürülen prinsıpl-eycınt sorununun temelinde yatan etmenleri gözleyememiş olmam şimdiye kadar sorulan sorularla uğraşmaktan bir türlü sorulma şansı bulamayan bir soruyu ortaya çıkarmakta: Hem prinsıpl-eycınt madılları, hem de 007 James Bond filmleri nasıl aynı piyasaya sürülebilir?

Türkali Mah., Beşiktaş, Temmuz 2003

Notlar

  1. Ahlâkî tehlike varsa serbest rekabet koşullarında piyasaların «birinci iyi» olarak da adlandırılan «en etkin» biçimde çalışmasının mümkün olmadığı, ancak serbest rekabetin -«en etkin» çalışmayı sağladığı için- korunması gerektiği, dolayısıyla «en etkin» olmamakla birlikte, serbest rekabet koşullarında mümkün olan «ikinci iyi» diye adlandırılan bir sonucu sağlıyacak düzenlemenin bulunması gerektiğinin mantıklı olduğu akademik iktisatçılar arasında yaygın kabul görür.

Bir yanıt yazın