1977 yılının 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı’ndaki toplantıyı kim dağıtmışsa, 2010 yılının 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı’ndaki gösteriyi o örgüt‘lüyor, o düzen‘liyor.
Her burjuva ideal gibi “örgüt” de olumlu bir şeyin, “birlikte eylem”in burjuva zihne çarpık yansımasıdır.
Mevcut kentsel nüfusun hızla katlandığı dönemlerde, burjuva toplumu için ölümcül nitelikte olan bir kusur ortaya çıkar: İnsanlar arasında doğrudan iletişim. İletişimin becerikli olduğu dönemlerde örgütlenme birlikte eylemin kılıfı olur ve başka tarafa yönlendirilmediği sürece devrimci olan birlikte eylemin devrimcilik niteliğini kendisi taşırmış gibi görünür. Örgüt, sırlarla iletişimin kötürümleşmesini ya da sırlarla örülmüş iletişimsizliği sağlayana kadar, üyelerini lider kadronun peşinde sürükleyip yönlendiremez, burjuva niteliğine kavuşamaz; ya parçalanıp dağılır, ya da birlikte eylemin akıntısında sürüklenir.
İnsan, her biri neredeyse tamamen hayali ve birbiriyle tutarsız olan, üzerine kentli kimliğini kurduğu özelliklerini diğerlerinin hakiki görmesi için, kendini sırlarla yalıtır, bireyleşir, yalnızlaşır. Bu yalanların toplumsal kabul görmesiyle birlikte, garipliği ortadan kalkar, bireyliği kişiliğe dönüşür. Artık ilişkiye geçenler, insanlar değil yalanlardır; yani insanlar olarak değil, yalanlığı sırlarla örtülmüş bireyler olarak ve giderek kişiler olarak ilişkiye geçerler, kentlileşirler. Devrimci bir dönüşüm yaşanmazsa, yeni nüfus zamanla kentlileşir ve hızlı kentleşmeyle ortaya çıkan toplumsal kusur kendiliğinden ortadan kalkar.
Birbiriyle rekabet eden ve 3 yılda bir, bir tanesi koltukları ele geçiren küçük ayrıcalıklı bir gruptan seçilmiş 7 kişilik bir kuruldan oluşan bir yönetici kadrodan başka bir şey olmayan bir konfederasyon, değil çalışan sınıfın, bu konfederasyonu oluşturan dar kadrodakilerin bizzat kendilerinin çıkarlarının bile temsilcisi olamaz. Fiili etkin varlığı yirmi otuz kişiden oluşan, görülür ve görülmez bağlarla işçilerden daha çok iktidara ve sermaye gruplarına bağlı olan üç beş konfederasyon ve peşinden sürükledikleri, ancak İngilizcesi “show” olan bir gösteri yapabilirler; mücadeleleri danışıklı dövüştür.
Nasıl ki mal sermayeci burjuva toplumunda onu yapan çalışanların değil de sermayedarınsa, örgütlü eylemde niyetin gerçekleşmesi olarak eylem eylemcilerin değil, eylemi örgütleyenlerindir; bu bağlamda örgütlü eylem eylemcilerin birlikte eylemi değildir. İnsanların, tek tek, kendilerinden başka bir öznenin dayatması olmadan davranışından toplu bir davranış çıkıyorsa, birlikte eylem budur. Burjuvazi, çalışan sınıfı örgütlediği; çalışan sınıfın birlikte eylemlerinin, fiili sınıf davranışının imkanlarını ortadan kaldırdığı; ve sınıf davranışı olarak burjuva niyetlerin gerçekleşmesinden başka bir şey olmayan örgütlü eylemleri çalışanlara kabul ettirdikleri konusunda kendilerine güvenleri geldiğinde, ölmüş olduğunu düşündükleri “1 Mayıs” ruhunu kutlarlar.
Çalışanların birlikteliğinin devrimci niteliğinden arındırılıp, fiili birliktelik olmaktan çıkarılıp, örgütlü, burjuva, akıllı ve yararlı bir alet haline dönüştürülmesi bir kere yapıldıktan sonra hep sürecek bir şey değildir; aksine yoğun kentsel yaşamda birlikteliğin sağlanması her an muhtemeldir ve bunu sağlayacak olan doğrudan iletişimin her an kösteklenmesi gerekir. İnsanlar arasındaki iletişimin bizzat kendileriyle ilgili konular üzerine değil, senaryosu önceden yazılmış, gidişatı ana hatlarıyla önceden belirlenmiş olan gündem üzerine olması; rastladığı insanların hallerine duyarsız kalırken yaratılmış kahramanların hallerine duyarlılık göstermesi -ki bunlar eskilerde söylencelerdeki tanrılar ve yarı tanrılardı, sonraları tiyatrolardaki kahramanlar, roman kahramanları, film kahramanları oldular ve nihayet ana haber ve magazin sayfalarında, programlarında karşımıza “güya” gerçek zamanlı olarak ve gerçek halleriyle çıkan kahramanlara dönüştüler-; etnik kökene, yetişilen çevreye, dinsel temayüllere, mesleğe, kariyere sapkın ululaştırıcı yaklaşım; ve benzeri unsurlar insanı kendinden nereye kadar saklayabilir? Ölüme kadarsa, kutlamak haklarıdır; yoksa hayatta
YAŞASIN 1 MAYIS!