İnsan: Ben, O ve Sen

İnsan insan hakkında nasıl fikir edinebilir? Söz konusu olan, örneğin, bir kaya ol­sa gözlem yaparak fikir edinebilir.

Gözlem salt görme ile değil, beş duyunun be­şiyle de ilgili olduğu gibi zihinde önceden oluşmuş kavramlara da dayanır. Göz­lem sırasında görme,işitme, dokunma, koklama ve tatma yoluyla alınan du­yum­lar, gözlem yapanın öncen haiz olduğu kavramlara uydurulur ve zihninde mev­cut olan dünya tasarımının, kısaca görüşünün içinde anlamlanır. Kaya göz­le­me konu olduğunda, gözlem sırasında gözlemi yapan insanla, gözleme konu olan kaya arasındaki doğal etkileşim ihmal edilecek denli azdır ya da fark edi­le­me­yecek tarzdadır; dolayısıyla insanla kaya bu bağlamda birbirlerinden ayrık gö­zükür. Doğal etkileşimin fark edilmediği gözlem sırasında insan özne, kaya nes­ne olarak farklı konumlarda gibidir. Nesnenin öznenin dışnda olduğu dü­şü­nü­lerek, bu gözleme dış gözlem de denir.

İnsan, insan hakkında fikir edinmeye giriştiğinde, iş çetrefilleşir. Öncelikle, in­sanın “ben” dediği kendisi hakkındaki önermeleri, aynı zamanda, insan hak­kın­da önermelerdir. “Düşünüyorum.” ya da “Acı çekiyorum.” ya da “Se­vi­ni­yo­rum.” ya da “İçim daralıyor.” ya da “Acıktım.” derken insan, insanın hallerine de­ğinmiş olur. “İnsan düşünen bir varlıktır.” önermesi “Düşünüyorum.” öner­me­sine özdeşleşecek denli bağlıdır. Böylece, insandan ben olarak sözedilebilir. İn­san hakkındaki fikirlerin ilk kaynağı insanın kendisidir. Bu tür insanın kendisi hak­kındaki gözlemlerine iç gözlem de dendiği olur. İnsan hakkındaki iç gözleme da­yalı oluşan fikirlerde geçen insan, insanın “ben” dediğidir ve bu tür öner­me­ler­deki insanı ayırd edebilmek için buna “ben-insan” denebilir.

İnsan hakkındaki fikirler yanlızca iç gözlemle edinilmez. Örneğin, ağrı sızı yap­madığında insanın böbreklerini hissetmesi, ağrı sızı yapsa bile onları böbrek ola­rak hissetmesi imkansız gibidir. “İnsanın iki böbreği vardır.” fikrine dış göz­lem­le varılır. İnsan hakkında dış gözlemle ulaşılan fikirlerde geçen insanı ayır­mak için, ona “o-insan” denebilir. İnsan o-insan oldu mu bir kez, “İnsan iki kol­lu, iki ayaklı, tüysüz bir hayvandır.” sözüne benzer fikirlere rastlanır olur. Bu tür fikirlere kapılanlar “ben” dediklerini, bilerek ya da bilmeyerek, insandan say­mazlar.

İnsan hakkında ben olarak varılan fikirlerle, o olarak varılan fikirler har­man­la­nır. Ancak bu harmanlamalar sık sık yabancılaşmaya, dışlayıcılığa, solipsizme, pan­teizme ve benzeri rahatsızlıklara yol açar. İnsanın kendini o insan olarak kav­raması biçminde beliren insanın kendinden yabancılaşması, kısaca ya­ban­cı­laş­ma, hayatı tahakküm ilişkileriyle örülen, doğal olmayan saiklerle etkinlikte bu­lunan, ancak başkasının iradesini gerçekleştiren çalışanlar için adeta ka­çı­nıl­maz­dır. İnsanın salt mekandalığına bağlı antropometrik yöntemlerle olacağı gi­bi, daha becerikli biçimde insanın zamanlalığına uzanıp, hüküm süren ta­hak­küm ilişkileriyle uyumsuz davranışlarda bulunanların insandan sayılmaması ile de ortaya çıkabilen dışlayıcılık, düzenli kentsel yaşam için kaçınılmazdır; ay­kı­rı­ları eleyip, beceriksizce yürütüldüğünde insanların görünüşte aynılaşmasını, be­cerikli yürütüldüğünde insanların davranışlarının aynılaşmasını hedefleyen, giy­dirilmiş ya da açık asimilasyon politikası kentliliğin, uygarlığın, burjuvalığın te­mel taşıdır ve ben olarak insanla o olarak insanın zihni harmanlamasının yol aç­tığı çarpıklıklarla olanaklı ve sürdürülebilir hale gelir. Solipsizm, panteizm, mo­nadik düşünme gibi düşünmeler ise bu harmanlamanın aksamasıyla ortaya çı­kar.

Ben-insan ve o-insan yaklaşımları arasındaki fark kartezyen kuşku ilkesiyle çar­pıcı bir hal alır. Kuşku ilkesine göre insanın kuşkulanamayacağı önerlemeler dı­şındaki tüm önermeler, yine insanın kuşkulanamayacağı mantık kuralları kul­la­nılarak bu kuşkulanamayacağı önermelerden çıkarsanıyorsa geçerlidir; aksi hal­de kâle alınmamalıdır. Kuşku ilkesi ben-insana uygulandığında tam an­la­mıy­la abesttir. Kuşkulanılamayacak hiçbir önerme ya da kural bulunamaz ve her tür­lü ussal düşünmeancak kuşkulanılabilecek olandan kuşkulanmama olarak iman­la başlayabilir; dolayısıyla insana ben-insan olarak bakıldığında, iman edi­le­nin önce sorgulanmadan kabulüne, sonra bir dalevereyle sanki önceden kabul edil­memiş gibi kanıtlanmasına varır ki, kendi kendini kandırmanın ötesine ge­çe­mez. Kuşku ilkesiyle temellendirilmeye çalışılan düşünmeyle niyet, ben-in­sa­na göre doğruyu bulmakken, o-insana bakışla onu ikna etmektir. Hal böyle iken, kuşku ilkesi, hatalı olsalar bile kuşkulanmadığı önermelerden, geçersiz ol­salar bi­le kuşku duymadığı çıkarsama kalıpları kullanılarak kurulacak usla, ras­yonel in­sanın ikna edilebileceğini işaret ederek, insanın kendi usuyla nasıl kul­la­nı­la­bi­lir bir alete dönüştürülebileceğini gösterir. Böylece, insanı düşünen, alet kul­la­nan, toplumsal bir hayvan olarak tanımlayan bir akıl belirir. İnsana “o” diye ba­kıldığında, kuşku ilkesi oldukça kullanışlıdır.

İnsanın “sen” dediği, insan fikrinin üçüncü kaynağıdır. Bu üçüncü kaynaktan yo­la çıkılarak oluşacak “insan” fikrini diğer iki kaynaktan gelen “insan” fi­kir­le­rin­den ayırd etmek için “sen-insan” denebilir. İnsanın “o” dediğinden farklı o­la­rak, “sen” dediği “ben” dediğinden etkilenir ve “ben” dediğini etkiler; “sen” de­diği ile “ben” dediği etkileşim içindedir. Bu etkileşim, insanın “ben” di­ye­bil­me­si için, özbilinç için özseldir.1 İnsanın doğallığın ötesindeki varlık olarak ken­di­ni hissedebilmesi, başka birinin, kendisine karşı, doğallığın ötesinde bir varlık ola­rak davrandığını fark etmesiyle gerçekleşir. (Ancak senin bana benim do­ğal­lı­ğın ötesinde varlığım olduğunu düşünüyormuşsun gibi davranman, benim “ben” olduğumu fark etmemi sağlar.) Üstelik insanı “o” diye görmek bir ya­nıl­sa­madır; insan kendisi dışındaki herkese “sen” diyebilir; kendisi dı­şın­da­ki herkes kendisine göre “sen-insan”dır. Bunun fark edilmesiyle açıklık ka­za­nır ki, insan sen ile benin birliğidir.

Notlar

  1. Bknz. Ömer Osman SARI, Bilinç Arzuyla Özbilinçleşirken Kaygı: Kölelik!, 2007

İnsan: Ben, O ve Sen” için bir yorum

Bir yanıt yazın