Ölüm vesaire

Heidegger’in doğrudan yazdıklarının değil ama bunları eleştirel olarak değerlendirmenin -örneğin fırlatılmışlık kentlerde yaygınlaşırken kentlinin fırlatılmışlığı olarak sanatın nasıl gittikçe daraldığı gibi bir çok konuda- yetmiş yıllık kentleşme sürecinin bildik biçimiyle sonuna yaklaşan Türkiye’de olup bitenleri anlamak için uygun zihni araçlar sağlayacağını düşünüyorum. Bu bağlamda yararlı olacağını düşündüğümden zaman ayırıp bu yazı dizisini tamamladım.

“Ölüm vesaire” yazısını okumaya devam et

Fırlatılmışlık

Düşün ki kendini kurulu bir dünyada buluyorsun, bu dünyayı sen kurmamışsın, bu dünya senin için kurulmamış, üstüne üstlük kurulurken sana yer hazırlanmamış; bu durumda kendini dünyaya fırlatılmış hissedersin. İşte bu fırlatılmışlıktır, kanımca Heidegger’de dananın kuyruğunun koptuğu yer. Artık yazdıkları hepimizin iç ya da dış gözlemle ulaşabileceklerine dair değildir; belli koşullar içinde bulunan birinde rastlanabilecek belli tür bir zihin haline ilişkindir.

“Fırlatılmışlık” yazısını okumaya devam et

Düşünmenin neoliberal hızı

Düşünmenin hızının düşünmenin sezgisel, dinsel, bilimsel ya da felsefi olup olmamasını belirlediğini göstererek başladığım bu yazıda, önce bu yönde yapılacak ayrımın bir olayın içindeyken onu düşündüğün sırada değil olayın üzerine düşünülmesiyle ortaya çıktığını, sonra da neoliberal dönemde düşünmenin dinsel gibi olmaya eğilim gösterdiğini hızla anlatıyorum.

“Düşünmenin neoliberal hızı” yazısını okumaya devam et