Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebeveynlerinin verdiği ad yalnızca Mustafa’dır. Diğer üçünü, hak ederek yaşamı içinde kazanmıştır. Bunları, öyle kendi kendiyle böbürlenme olarak dayatmamıştır, yaptıklarına karşılık geldiğinden ona uygun bulunmuştur. Paşa, Atamızdır. Hiç bir değerlendirme bu gerçeği bırakın silmeyi, gölgeleyemez.
Cumhuriyet
Nazım Hikmet, faşist İtalya’dan mektup yazan birinin dilinden şöyle diyor:
Enflasyonist Türkiye Ekonomisi
Ekonomiye yeni mali kaynak girdiğinde ya ek mal ve hizmet alınır ki bu büyümedir ya da önceden alınan mal ve hizmetlere daha fazla ödeme yapılır ki bu enflasyondur. Enflasyon, büyümeye gitmemiş, israf edilmiş mali kaynaktır. Mali kaynak yabancı para cinsindense fiyat artışları, ithalat ile baskılanır, enflasyona gidecek olan bölümün bir parçası ek ithalata gider. Türkiye’nin ne dışarıdan mali kaynak bulma ne de içeride mali kaynak oluşturma sorunu vardır. Sorun, bu kaynakların büyümeye değil ya enflasyona ya ithalata gitmesidir.
“Enflasyonist Türkiye Ekonomisi” yazısını okumaya devam etSeçim ve ekonomik kriz
Ekonominin çok konuşulacağı bir döneme girdik. Alım gücümüz hissedilir biçimde düşüyor. “Ayın sonunu getirme” kaygısı duyuluyor ya da kredi kartında borç birikiyor. Varlıklarımızın değerleri düşüyor. Yabancı mallar ve girdiler pahalılaştığından, teknolojiye ve dünyaya uzaklaşıyoruz. Olumsuz ekonomik değişimi üzerimizde hissediyoruz. Daha önce sıkıntıya düştüğümüzde çözüm olan ne varsa ham hayale dönüşüyor. Artık bol bol ekonomiyi konuşacağız ama ekonomiyi inceleyen bilim olarak iktisadı hem düzgün biçimde kullanmayacağız hem de pek konuşmayacağız. İktisat denizinden bir iki damlacıkla da olsa biraz iktisattan bahsedeyim.
“Seçim ve ekonomik kriz” yazısını okumaya devam etEkonomi çökerken
Türkiye, bir ekonomik sürecin içinden geçiyor. “Kriz” dendiğinde hani bir düzen varmış, sarsıntıya uğramış da sıkıntılı bir dönemin ardından yeniden dengelenecekmiş izlenimi oluşuyor. Halbuki Türkiye ekonomisinin durumu öyle değil. “Kriz” yerine “alt üst oluş” demek daha doğru olur.
“Ekonomi çökerken” yazısını okumaya devam etNe oldu şimdi
Cumartesi günü, Muharrem İnce’nin Maltepe Mitingine gittim. Bir daha yarım milyonun üzerinde insanı bir arada ne zaman göreceğim, aralarına ne zaman karışacağım? İnsan ayrılırken, uzağa giderken helallik ister; Muharrem İnce helallik istedi. Ülkemin Kaçan Gönenci‘nde gösteri siyaset dediğimiz siyasete ancak bu kadar katılabildik. Gerisi ayarlandı.
“Ne oldu şimdi” yazısını okumaya devam et1 Mayıs 2018
1 Mayıs 2018 günüm zamanda bir yolculukla geçti. Çocukluğuma gittim. Oradan gençliğime. Zaman, göz açıp kapayıncaya kadar akıp geçti. Fark etmeden bugüne gelmişim de geçmişim bile geleceğe.
“1 Mayıs 2018” yazısını okumaya devam etToplumsal Sermaye, Büyüme ve Eğitim
Ponzetto ve Troiano (2018) toplumsal sermayeyi malumatın toplumsal yayılma oranı (İng. the rate of social diffusion of information) diye tanımlıyor. Toplumsal sermayenin iktidardaki siyasetçilerin toplumsal gönenci düşürme pahasına sonuçları uzun dönemde görülebilecek yaptırımlardan kaçınıp kısa dönemde sonuç alan yatırımlara yönelmesini azalttığını ortaya koyuyorlar.
“Toplumsal Sermaye, Büyüme ve Eğitim” yazısını okumaya devam et
Emeksiz, Sermayesiz Kazanç
Üretime yalnızca ham madde, ara malları ile emeği satın alan ve üretim araçlarını kiralayan girişimcinin gerçekleştirdiği biçiminde yaklaşılabilir. Bu yaklaşımla katma değer ücret ve kira ödemelerinin toplamından farklılaşıyorsa fark girişimciye kalır. Loukas ve Neiman (2018) emek ödemeleriyle üretim araçlarının kiralarının toplamını katma değerden çıkarttıklarında beliren farkı, “faktörsüz gelir” olarak adlandırıp A.B.D. ekonomisinde faktörsüz gelirin 1960’dan sonraki gelişimini irdeliyor.
“Emeksiz, Sermayesiz Kazanç” yazısını okumaya devam etAceleye Ne Gerek Var
Annemin babası, dedem rahmetli Sami Usta tornacıydı. Hasköy’de Haliç’in kıyısında iki katlı, çok yüksek tavanlı, iç alanı geniş olan bir binadaydı torna tezgahları. 1970’lerde, ben daha çocukken gittiydim bir iki kere. “Ne olsa yaparım”cı cinsinden değildi dedem. Uzmanlaşmıştı. Mermer kesme makinaları üretirdi. Arka sokaktaki kahvesinde gazetesini okurken ve tavla oynarken hatırlıyorum dedemi. Kralı gibiydi o anki dünyamın. Geçenlerde Balat’ta, bir binanın üst katında, Haliç’e bakan geniş pencereden ayna gibi karşımda buldum o binayı. Yağmurlu bir gündü.
“Aceleye Ne Gerek Var” yazısını okumaya devam et